Vietnam; binlerce yıllık bir kültüre ve rüya gibi manzaralara sahip, Çin Denizi ile dağlar arasındaki bir ülke… Kuzeyden güneye doğrubirbirinden farklı değişik yüzler gösterir bu topraklar. Hanoi Kenti ve sömürge mimarisi ile Tonkin, Kızıl Nehir, Hoa Lu ve Ha Long Körfezi’nin soylu manzaraları, dağlarda yaşayan etnik topluluklar… Eski imparatorluk kenti Hue’si ile Annam… Eski Saygon, yeni Ho Chi Minh Kenti ile Cochinchine, dev Mekong Nehri ve deltası…
Vietnamlılar ülkelerini, geleneksel taşıma yöntemlerine ve ana besin maddelerine bir çağrışım yaparak iki ucunda iki pirinç sepeti aslı bir bambu dalı diye tasvir ederler. Mitolojilerinde önemli bir yeri olan ejderhaya da benzetirler.
Vietnam gezisine hangi uçtan başlanacağının çok bir önemi olmamakla birlikte, ülkenin iklimine daha kolay uyum sağlamak için, güneyden daha ılıman ve daha az nemli olan kuzey tercih edilebilir. Kızıl Nehri’nin batı kenarında kurulu bulunan başkent Hanoi’den başlamak tarihi kronolojiye göre daha uygun. 1010 yılında, bin senelik Çin işgaline son veren Ly Thai To, Thang Long (Yayılan Ejderha) adını verdiği başkentini buraya kurdu. Bu çok erken devirden ‘Tek Kolonlu Pagoda‘ veya ülkenin ilk üniversitesi olan ve Konfüçyüs’e ithaf edilen ‘Edebiyat Tapınağı‘ gibi eserleri görmek mümkün.
Hanoi ismi, çok daha sonra, 1831 de ortaya çıkar. 1802’den itibaren imparator Gia Long, başkenti, bütün zenginlikleri gönderdiği Hue’ye taşır. Eski başkenti hala çok parlak bularak 1848’de Hanoi’de bulunan bütün sarayları yıktırdı.
Efsaneye göre şehrin ortasında bulunan Hoan Kiem Gölü’nün dibinde bulunduğuna inanılan Kılınç, Ming döneminde krallığı işgalci Çinli’lere karşı korumuştu. Gölün etrafı akşamları aşık gençlerin dolaşma yeri, sabahları ise yaşlıların jimnastik sahasına dönüşmekte. Gölün civarında kolonial mahalleler, Paris’te ki Garnier Sarayı’ndan esinlenerek yapılmış opera binası, loncaların bulunduğu sokaklar ve artık çekçek arabasıyla güzel bir gezinti yapabileceğiniz çarşı vardır. Günümüzde, çekçek arabası ve bisiklet ülkenin en fazla kullanılan taşıma araçları olma özelliğini gürültülü motorlara bırakmakta.
Ba Dinh meydanında, Vietnamlıların Ho Amca dedikleri ve 1969’da ölen, Sosyalist Vietnam Cumhuriyeti’nin kurucusu, Ho Chi Minh’in evi, müzesi ve mozolesi bulunmaktadır. Başkenti ziyaretinizde, büyük bir ustalıkla hareket eden, su üstündeki kukla tiyatrosunu mutlaka izlemek gerekir. Bu geleneksel tiyatro, ruhunu pirinç tarlalarından almakta.
Fransız koloni döneminde ‘Tonkin‘ diye adlandırılan Kuzey Vietnam, harika gezi imkanları sunmaktadır. En ilginci ise Hanoi’den 176 Km. mesafede bulunan Halong Körfezi’dir. Vietnam’ın ilginç köy hayatını gözlemleyebileceğiniz bir yoldan gidilmekte. Yol boyunca, çeltik tarlarında çalışan köylüler ve sığırlar, tepelerine kadar çiftlik hayvanıyla veya sepetlerle dolu bisikletler, seyyar bakkallık yapan ve sürücünün sadece gözleri görülebilecek kadar istiflenmiş motosikletler, mesafeleri monoton olmaktan çıkarmakta…
Halong Körfezi, UNESCO tarafından dünya mirası olarak kabul edilmiştir. Efsaneye göre meşhur ejderha burada gökten inmiş ve kuyruk darbeleriyle dağları yararak bu harika manzarayı oluşturmuştur. Peri masalı dekorlarına benzeyen bu körfezde yeşilliklerle kaplı üç binden fazla adacık bulunmakta. Bu manzarayı dünyaya tanıtan, burada çevrilen ‘İndochine’ filmi olmuştu. Körfezde, farklı biçimlerdeki adaların arasından geçerek yapacağınız bir tekne gezintisi esnasında göreceğiniz turuncu yelkenlerini açmış ‘jonk’lar, günlük hayatlarını yaşayan balıkçılar veya gezeceğiniz sarkıtlarla dolu mağaralar unutulmaz anılarınız arasında yerini alacaktır…
Hanoi’nin güneyinde, günübirlik gidebileceğiniz Hoa Lu, X. yüzyılda Vietnam’ın başkentiydi. Burada birçok pagoda ve eski kraliyet sarayının kalıntıları üzerinde yükselen Bich Dong Tapınağı’nı görebilirsiniz. Ama en ilginci, nehirde Tam Coc Mağaraları’na kadar ‘sampan‘larla yapacağınız gezinti olacaktır. ‘Sampan‘ genelde kadınların ayaklarıyla kürek çekerek kullandıkları ufak kayıklardır. Gezi esnasında etrafınızda bu kayıklarla dolaşarak size kendi yaptıkları güzel el işleme satmaya çalışırlar. Tepeciklerle çevrili nehir, olağan üstü güzel bir dekorun içinden ve zaman zaman dağların altında oyduğu tünellerden geçerek mağaralara doğru akar.
Ülkenin kuzeyinde, Hanoi’den oldukça uzak Çin sınırındaki ilginç ve güzel Lao Cai bölgesi, en az iki günlük bir program gerektiğinden az ziyaret edilmektedir. Victoria Express treniyle bir gece yolculuğundan sonra, Vietnam’ın en yüksek dağı (3147 mt.) Fan Si Pan’nin eteklerine de, Muong Hoa Irmağı’nın kıyısındaki Sapa kentine varılır. Çoğuna asma bambu köprülerle ulaşılan Hmong , Muong, Dzao, Thai, Tay, Dzai, Xapho gibi çevre köylerde yaşayan etnik gruplar, bölge pazarının olduğu günlerde Sapa’ya gelir. Bölgenin manzaraları ve insanları özellikle fotoğraf çekmekten zevk alanlar için bir ziyafet gibidir.
Buradan sonra uçakla, ülkenin ortasındaki Nguyen ailesinin 1802 ile 1945 yılları arasında başkent yaptığı Heu’ye hareket ediyoruz. Savaşta çok tahrip olmasına rağmen Hue güzel ve mimari açıdan zengin bir şehir. Burada, Vietnam‘da ve Hue’de nelerin olduğunu daha iyi anlamak için bir parantez açmak lazım: Vietnamlıların, Ho Chi Minh liderliğinde sömürgeciliğe karşı yaptıkları savaş, 1954 yılında Fransızların ülkenin kuzey-batısındaki Dien Bien Phu’da yenilmeleriyle sonuçlanır. Cenevre anlaşmasına göre ülke 17. paralelden itibaren ikiye bölünür.
Kuzeyde komünist milliyetçiler Vietnam Demokratik Cumhuriyeti’ni, güneydeki anti-komünist Diem ise Güney Vietnam Cumhuriyeti’ni kurar. 1955’de hileli seçimlerin ardından çekilen Fransızların yerine gelen Amerikalıların yardımıyla Diem, son imparator Bao Dai’yi saf dışı bırakır. Diem, aslında bütün ipleri elinde tutan, baldızı meşhur Madame Nhu’nun etkisi altındadır. Onun sayesinde, 1959’da ilk sivil ve askeri danışmanlar ülkeye gelir. Olayların feci devamı ise bilinmekte! 17. paralelde bulunan Hue, 1968′in Ocak ve Şubat aylarında Amerikalıların saldırısına uğrar ve Amerikalıların saldırmaya cesaret edemeyeceklerini umarak, Vietkongların (Mekong Deltası ve saygon’a sızan komünist gerillalar) harekat merkezi haline getirdikleri kraliyet sarayının altmış binasının kırk ikisi bombardımanlarda yıkılır. Yine de sarayın kalan kısmı ve kale, Vietnam’da ki günümüze kadar kalan tek kraliyet şehri kalıntıları olması açısından görülmeye değer. Nguyen ailesi krallarının mezarlarını inşa ettirdikleri kıyıları eskiden kokulu çiçeklerle kaplı olan ‘Parfüm Nehri‘nde, bir ‘Sampan‘ gezisi yaparak Thien Mu pagodası (Meşhur bayan pagodası) görülebilir.
Kuzeyle güney arasındaki iklim sınırı olan ‘Bulutla Geçidi‘nden geçerek, Cham kültüründen kalan en güzel eserlerin sergilendiği müzenin bulunduğu Danang şehrine gelinir. Hue’den güneydeki Vung Tau’ya kadar uzanan Champa Krallığı, Çin egemenliğine boyun eğmemiş fakat sonunda Khmer ve Viet saldırılarıyla yıkılmıştır. Bugün, Phan Thiet ve Phan Rang çevresinde kalan yüz bin civarındaki Cham, hala geleneksel giysilerini giyip kendi dillerini konuşmaktadır. Danang’ın birkaç kilometre güneyinde, savaş sırasında Amerikalı askerlerin stres atmak için geldikleri meşhur Çin Plajı bulunmakta.
Çevrenin en güzel şehri, şirin Hoi An’dır. Dünyanın her tarafından gelen gemiler buradan ipek, porselen, çay, karabiber ve dekorasyonda kullanılan lake alırlardı. Lakeden bahsederken, ülkede, özellikle etnik guruplara ait, dişleri lakeyle siyaha boyanmış birçok insan görmek mümkün. Bu onlara gülümserken çok özel bir ifade veriyor. Çoğu zaman muson yağmurları ve fırtınalardan dolayı burada uzun süre konaklamak mecburiyetinde kalan zengin yabancı tüccarlar, XV. yüzyıldan itibaren bölgeye yerleşerek muhteşem evler inşa ettirmiş. Hoi An, önce Portekizli ve sonrada, aralarında Vietnam alfabesinin yaratıcısı Rodoslu Alexandre’ında bulunduğu Cizvit misyonerlerin yerleştiği yerdir. Denizden uzakta, nehrin içinde bulunan liman zamanla kum dolmuş ve yerini Danang’a bırakmıştır. Şehirde yürüyerek, çok özel mimari biçimleri olan evleri, sokakları, renkli dükkanları, mabetleri, pazar yerini, nehrin kıyılarını ve 1593’de inşa edilmiş olan Japon köprüsünü görmek mümkün.
Danang’dan uçakla, isminin ‘Saygon‘ olduğu dönemdeki geçmişiyle meşhur olan Ho Chi Minh’e hareket ediyoruz. 1789’da Prens Nguyen, ülkenin güneyindeki asi Tay Sonlardan kurtulmak için Fransızlardan yardım ister. Bundan sonra, prens ülkeye Vietnam ismini verir ve kendi de Gia Long adını alarak tahta çıkar. Fransızların anlatımına göreyse olay şöyle gelişir: (Tabi ki buna, doğuya açılma politikası ve isteğini de ilave etmek gerekir) Misyonerlerin kovulmasını önlemek için III. Napolyon, bir ordu gönderir ve Şubat 1859’da Saygon Kalesi‘ni alırlar. 1862 yılının Haziran ayında başkent bir Fransız kolonisi olur. Fransızlar büyük bir inşaat faaliyetine başlarlar ve bataklıkların arasında bir sivrisinek yuvası olan şehre binlerce ağaç diker. Şehir böylece ufak bir Paris olur ve 1975′ e kadar doğunun incisi diye anılır. Bu dönemden, metalik kısımları Gustave Eiffel tarafından yapılan merkez postanesini, şehir tiyatrosunu, katedrali ve birçok villayı görmek mümkün.
1962 de Amerikalılar, Güney Vietnam’ı komünist saldırılarından korumak üzere Fransızların yerini alır ve Saygon, bölgedeki Amerikan ordusunun merkezi haline gelir. Şehrin nüfusu aşırı artarak barlar, kumarhaneler açılır ve şehir kanunsuz işlerinin merkezi olur. Bu dönemde eski sömürge valisinin sarayı, başkanlık sarayı olarak kullanılmaktaydı. 1963’de bombalandı ve yeniden yapıldı. 30 Nisan 1975’ de Kuzey Vietnam ordusunun tankları tarafından alınması komünist kuzeyin zaferi ve savaşın da sonu oldu. İsmi “Birleşme Sarayı” olarak değiştirildi ve kuzeyle güneyin birleşmesinin sembolü olarak müzeye çevrildi. Yine eski bir kolonyal dönem sarayında bulunan savaş müzesi ise Vietnam savaşını anlatan birçok resim ve doküman sergilemekte.
Louis Pasteur kuduz aşısını, Albert Calmette tüberküloz aşısını, Alexandre Yersin ise cüzzam basilini buldukları için Vietnam devleti tarafından insanlığa faydalı kişiler olarak görülmektedir. Bu nedenle Fransız isimleri taşıyan sokakların isimleri Vietnam isimleriyle değiştirilmiş olmasına rağmen Duong Pasteur, Duong Calmette ve Duong Yersin olduğu gibi korunmuş.
Ho Chi Minh’de ilginç geziler yapılabilir. Belediye binasından nehre kadar uzanan, şehrin ana caddesi Nguyen Huê üzerinde, içlerinde savaş zamanında genç ve bekar Amerikalı askerlerin buluşma yeri olan ve şehrin hareketli mahallelerini seyredebileceğiniz güzel bir teras ve ilginç retro görünümüyle Rex Oteli ve daha bir çok otel vardır.
Şehrin bir başka ilginç köşesi de, çok renkli ve hareketli Binh Tay pazarıyla ünlü Cholon Çin Mahallesi‘dir. Bu mahalle XVIII. yüzyılın sonlarına doğru, Ming Hanedanı yıkılınca buraya göç eden Çinliler tarafından kurulmuş ve hızla Saygon’un ve Güney Vietnam ticaretinin hareketli merkezi haline gelmiştir. Birçok tütsü çubuğu veya spiralinin devamlı yandığı gizemli Thien Hau mabedi bu mahallededir. Şehirde bir çok rahiplerle dolu budist pagoda görmek mümkün. Ancak Taoist ve Budist karışımı büyük ve renkli heykellerin olduğu “Yeşim İmparator Pagod”u en ilginç olanı. Giac Lam ve Giac Vien pagodaları ise şehrin en eskileri.
Amerikayla şavaşın Vietnamlılar üzerindeki etkisini anlayabilmek için, Ho Chi Minh’in 35 km. Kuzeybatısındaki Cu-Chi’ye giderek, Amerikalıların savaşı kaybetmelerindeki en önemli nedenlerden biri olan meşhur tünelleri görmek gerekir. Vietnamlıların 1950’lerde kazmaya başladıkları ve Vietkong’ların büyüttüğü tüneller, birçok katlı yeraltı şehirleri oluşturmuş. Amerikalılar bu 200 km. uzunluğundaki tünelleri çökertebilmek için birçok operasyon yapmış, ormanları kazmış, köyleri boşaltmış, araziyi benzin ve napalmlerle yakmış ama bir türlü sonuca ulaşamamış. B52’leri kullanmaya karar verdiklerinde ise iş zaten çoktan aleyhine sonuçlanmıştı.
Vietnam’ın pirinç ambarı Mekong Deltası’na doğru giderken, çeltikleri, pirinç yufkası ve kâğıdı yapan fırın ve iş yerlerini, damıtım atölyelerini görmek mümkün. Vinh Trang pagodasının ve rahipler okulunun bulunduğu deltanın büyük limanı My Tho’dan ufak teknelerle hareketle, çevre köylerde günlük hayatı, yüzen pazar yerlerini ve nehirle deniz arasında oluşmuş adacıkları görmek mümkün. Bunlardan biri olan Thoi Son’da, kanallar arasında ‘sampan‘larla gezerek harika tropikal bahçeleri görüp egzotik meyvelerin tadına bakabilirsiniz.
Vietnam gezimizi bitirirken, güneyde gördüğümüz ve renkli Tay Ninh mabedinin merkezi olduğu ilginç Kaodisim dininden bahsetmeden geçmemek lazım. Bu din 1920 yılında, kendisine çok açık bir insan gözü şeklinde görünen Cao Dai adlı bir ruhla sağladığı irtibat üzerine aydınlanan Ngo Van Chieu tarafından ortaya atılmıştır. Buda, Konfüçyüs, Lao Tseu, Hz. İsa, Hz. Muhammed ve birçok ruh, aziz ve Victor Hugo, Descartes, Pasteur, Shakespeare ve Lenin gibi tanınmış edebiyatçı, bilim adamı ve politikacının anıldığı din, bilinen tüm dinlerden kendine göre en iyileri alan bir düşünce yapısı üzerinde kurulmuştur.
Leave a Comment
You must be logged in to post a comment.