Diğer bir adı da “Gülümseyen insanlar ülkesi” olan Kamboçya, sihirli havasını Mekong Irmağı’nın sularından, tropik ormanlarının bağrında gizlenen tapınaklarından ve acılarla dolu bir tarihten çıkan ve gülümseyen halkından alır.
Çin Hindi Yarımadası’nın kalbinde küçük bir ülke olan Kamboçya’nın halkı, yaşamlarını Mekong Irmağı‘nın ve Tonle Sap Gölü‘nün ritmine göre düzenler. Yaklaşık 300 kilometre boyunca ülkeyi kateden Mekong Irmağı, Kamboçya için, bulundurduğu müthiş balık rezervleriyle hayati bir önem taşıyan Tonle Sap Gölü‘ne bağlanır.
Dünyada bir eşi daha bulunmayan bir doğa olayı sayesinde, Mekong’un suları her sene yağmur mevsiminde, denize doğru akacaklarına ülkenin içlerine doğru yönelir ve gölün yüzölçümünün 3000 km2’den yaklaşık 7500 km2’ye genişletir. Bu sular kuraklık mevsiminde Mekong’a geri döner. Ülke halkının çoğunluğu, yüksekliği 150 ile 700 metre arasında değişmekte olan bu büyük merkez çöküntü alanının etrafında yaşamaktadır. Bu çanak, güneybatısında ve kuzeydoğusunda, ülkenin % 56’sını kaplayan tropikal ormanlarla, kuzeyinde iki yüksek ovayla, batısında da pek yüksek olmayan iki dağ silsilesiyle (Cardamom Dağları ile Fil Dağları) çevrilmiştir. Bu dağların en yüksek noktası, 1813 metreyle Phnom Aural doruğudur.
Kamboçya musonların etkisindedir, ancak ülkenin neredeyse tümü yüksek yaylalar ile çevrili olduğu için burada musonlar farklı gelişir. Merkezdeki büyük çöküntü alanı, yüksek nem taşıyan hava akımlarından korunduğu için, orta düzeyde yağış alır. Buna karşın platolar ve dağlık yöreler çok daha soğuk ve çok daha nemli bir iklimin etkisi altındadır. Tropikal iklimin iki ana mevsimi vardır: Kasım ayından mart ayına kadar süren ve kurak olan kış musonları (ortalama 30 C ısı ile seyahat için en iyi dönemdir) ile mayıs ayından ekim ayına kadar süren, kısa ama çok şiddetli yağışlar alan, çok nemli ve sıcak (ortalama 35 C derece) yaz musonları. Nisan ayı ise bu iki mevsim arasında bir geçiş dönemidir.
Kamboçya’nın, büyüğünden küçüğüne doğru belli başlı kentleri, Kompong Cham, başkent Phnom Penh, Battambang ve Siem Reap’tır. Resmi dil Khmercedir. Nüfusun % 95’i, büyük çoğunluğu Budist olan Khmerlerden oluşmaktaysa da belli bir Müslüman ve Hıristiyan azınlık da bulunmaktadır. Pol Pot diktatörlüğü döneminde ise 1975 ile 1980 yılları arasında, Budizm yasaklanmıştı.
Kamboçya’da el sanatlarından söz edildiği zaman akla ilk önce, oldukça güzel tahtadan oyma eşyalar, küçük bakır heykeller, mücevherler ve çarşılarda ya da kamuya ait mağazalarda satılan değerli taşlar gelmekte. Bele sararak giydikleri ve güzel kumaşlardan yapılmış ‘sampot‘lar (sarong) ile kareli kumaştan yapılmış bir eşarp olan ‘krama’lar çok revaçtadır. Eski eserleri ülke dışına çıkartmak kesinlikle yasaktır. Kamboçya mutfağı ise Vietnam, Tayland, Çin ve Fransız mutfaklarının güzel bir karışımıdır. Çorbalar, pirinç ve sebze yemeklerinin yanı sıra balık, tavuk, sığır ve domuz eti yaygındır. Bu malzemelerle hazırlanan yemeklerin yapımında yaygın bir biçimde limon bitkisi (citronella), zencefil, kişniş, ‘prahoc‘ denilen Khmer balık sosu ve elbette pek lezzetli egzotik meyveler kullanılmakta.
Kamboçya’da ilk krallık M.S. I. yüzyılda orta Mekong ile delta bölgesinde, Hindistan’dan gelen yoğun bir göç baskısı altında kuruldu. Çok parlak bir Hindu uygarlığı döneminden sonra ülke, VI. yüzyıl ortalarında, Khmer’lerin ataları olan Kambuja’lar tarafından ele geçirildi. IX. yüzyılda ülkenin birliğini ve bütünlüğünü sağlayan Prens Jayavarman, Shiva inancından esinlenen tanrı-kral inancını egemen kıldı. Oğlu I. Yaşovarman ise pek görkemli bir anıt-şehir haline getirdiği Angkor’u başkent yaptı. Khmer İmparatorluğu en parlak dönemini, olağanüstü güzellikteki Angkor Vat tapınağının da yapıldığı XII. yüzyılda, II. Süryavarman döneminde yaşadı. Daha sonra VII. Jayavarman, Budist inanışını yerleştirdi ve Cham ülkesini topraklarına kattı. Ne var ki olağanüstü büyüklükteki inşaatlardan ve sürekli savaşlardan dolayı zayıf düşen ülke, Siyamlıların saldırıları sonucunda yıkıma sürüklendi. 1351’de kuşatma altındaki Angkor’u terk ederek, başkenti Lövek’e (Phnom Penh) taşıdılar. Angkor böylece unutulmuşluğa terk edildi ve ormanların içinde kayboldu.
XVI. yüzyıl ortalarında, fil avına çıkmış olan bir Kamboçyalı kral tarafından keşfedilen Angkor, XIX. yüzyıla kadar, Fransız araştırmacıların ve arkeologların (Kamboçya 1863’de Fransız himayesine girdi) onu yeniden ortaya çıkarıp dünyaya tanıtmaları için beklemek zorunda kaldı. XX. yüzyılın başından itibaren olağanüstü onarım ve koruma programları uygulanmaya başlandı.
UNESCO tarafından “İnsanlık mirası” olarak nitelenen Angkor Tapınakları, günümüzde hala son derece sık bir ormanın derinliklerinde saklı olağanüstü gizemleri ve Khmer ustalarının inanılması güç incelikteki süslemeleri ve kabartmalarıyla, inanılmaz bir ilgi odağı olmayı sürdürmekte. Tonle Sap Gölü, yalnızca bu olağanüstü büyüklük ve güzellikteki ören yeri, içinde barındırdığı köyler ve su üzerindeki muhteşem renkli balıkçı barınakları ve yerleşim alanlarıyla dahi günlerce sürecek bir geziyi hak etmektedir.
Bunun yanı sıra, yakın geçmişe dek varlıkları bilinmeyen ama şimdilerde birbiri ardında gün yüzüne çıkartılan Kompong Thom gibi görkemli sitler, adeta bir dantel gibi incelikle işlenmiş oyma ve süslemeleriyle, Kamboçya uygarlıklarının inanılmaz zenginliklerini sergilemektedir. Sömürgecilik döneminde “Güney-Doğu Asya’nın incisi” diye adlandırılan Phnom Penh, savaş yıllarından hayli tahrip edildiği ve zenginlikleri ve hazineleri yağmalandığı halde, hala çok görkemli bir kent olma özelliğini korumakta. Kraliyet Sarayı ve Gümüş Pagoda‘nın olağanüstü güzel siluetleri bir görüntü ziyafetidir.
1975-1985 yılları arasında Pol Pot önderliğindeki Kızıl Khmerler’in cinayetlerle dolu diktatörlüğü altında ezilen Kamboçya, 2004 Ekim’inden bu yana, 1993-2004 yılları arasında Kamboçya’nın UNESCO nezdindeki büyükelçisi ve eski kral Norodom Sihanuk’un da oğlu olan Prens Norodom Sihamoni tarafından yönetilmektedir. Kamboçya günümüzde, eski yaralarını hızla sarıp iyileştiren, gezginlerinin hayret ve hayranlıkla keşfettikleri büyüleyici bir ülkedir. Fakat her şeyden öte, büyük bir keyifle koklayacağınız, çok özel bir Çin-Hindi parfümüdür.
Leave a Comment
You must be logged in to post a comment.