Güney Amerika

DOĞA, ÖZGÜRLÜK VE MACERA: ARJANTİN

Arjantin’de her şey; canlı ve nostaljik Buenos Aires şehri ve gece kulüplerinin sıcak atmosferiyle başlar. Patagonia’nın en uç noktalarına doğru indikçe, macera dolu bir gezintiye dönüşerek;  doğa, özgürlük ve heyecan tutkunlarına unutulmaz anlar yaşatır.

Buenos Aires – La Boca – Tango Dansçıları

 

Güney Amerika’nın büyük ve kozmopolit kapısı ve Arjantin‘in başkenti olan Buenos Aires, eski mahalleleriyle ve gelenekleriyle, tarihi ama aynı zamanda modern ve dinamik bir kenttir. Parkları ve bahçeleri, geniş caddeleri, güzel ve görkemli binaları ve sayısız anıtları; bu güzel kenti son derece çekici kılar. Tanınmış mahallelerinde, hoş gezintiler yapılabilir: “Centro” semtinde alabildiğine geniş “Avenida 9 de Julio” ile ünlü dikilitaşı, Eva Peron’un halkına seslendiği balkonu ile ünlü Hükümet Sarayı‘nın yer aldığı güzel “Plaza del Mayo” yu görebilirsiniz. Kolonial şehrin ana caddesi olan “Avenue de Mayo” üzerinde ki retro görünümlü “Café Tortoni” gerçek bir müzedir.

Ziyaretçilerle dolu Eva Peron’un mezarını barındıran ilginç mezarlığı ve sayısız et lokantalarıyla tanınan “Recoleta” semtindeki sanat müzeleri görülmeye değer. Bu iki semtin arasında yer alan Qintana ve Alvear Caddeleri ile özellikle de yaya yolu olan Florida Sokağı, Buenos Aires’in shopping cennetleridir. Özellikle kubbesinin olağanüstü güzellikteki süslemeleriyle ünlü Galerias Pacificos mağazalarını ihmal etmemek gerekir. Varlıklı insanların oturduğu “Palermo” ise, kentin en yeşil semtidir. Oldukça yeni bir semt olan ‘Puerto Madero‘ nun rıhtımları, gezinti alanı olarak düzenlenmiş olup bir çok güzel restoranı barındırır. Hemen yakınında, ilk tango salonlarının açıldığı yer olup ve hala pek çok tango salonunun bulunması nedeniyle gece hayatının fevkalade canlı olduğu ‘San Telmo’ Mahallesi bulunmaktadır.

          Buenos Aires – Centro

Bu duygusal, nostaljik ve isyan dolu dans, başlangıçta sadece, XIX. yüzyılın sonlarında şehrin yoksul kenar mahallelerine yerleşen göçmen nüfusun erkekleri tarafından bulunmuş ve daha sonraları, 1910’lardan itibaren kadınlı erkekli çiftler tarafından ve ona daha da dramatik bir hava veren ‘bandoléon‘un (bir tür ufak bir akordeon) müziği eşliğinde dans edilmeye başlanmış. Bunu da bu müziğe özgü şarkıların çoğalması izlemiştir. Adını 1913’den itibaren duyuran Carlos Gardel, bütün zamanların en iyi tango şarkıcısı olarak ünlenmiştir.

San Telmo, aynı zamanda antikacılar ve eskicilerin bulunduğu semttir. Müzisyenler, ressamlar ve diğer sanatçılar pazar günleri buraya gelerek tarihi Dorrego Meydanı’nı ve çevre sokakları renklendirir. Eski ve fakir bir mahalle olan “La Boca” ise ünlü Ressam Quinquela Martin’in doğduğu yer olup, bu ressamın 1920’li ve 30’lu yıllarda burada yaşayan fakir halka evlerini rengarenk boyatmasıyla tamamen değişmiş ve ünlenmiştir. Büyük bir değişim geçiren bu semt, bugün tango dansçılarıyla, kafeleriyle ve yaptıkları resimleri rengarenk Caminito Sokağı boyunca satan sokak ressamlarıyla tanınmaktadır.

    Buenos Aires – Puerto Madero

 

Buenos Aires, Rio de la Plata Irmağı’nın kıyısında, kızılderili dilinde ‘düz arazi’ anlamına gelen “La Pampa” adlı bölgede bulunmaktadır. Geniş bir ırmağın kıyılarından ve şehrin rezidansiyel mahallelerinden geçen turistik bir tren, ziyaretçileri “Portenos”ların (Buenos Aires’lilerin) yazlıklarının bulunduğu yer olan Rio Parana Deltasın’daki pek sevimli Tigre Kasabası kadar götürür. Buradan katamaranlarla, birbirinden güzel villalar arasında yer alan sayısız kanallarda çok güzel bir tur yapabilirsiniz. Bu kanallardaki suyun kahverengi renginin nedeni kirlilik değil, çökeltilerin tortulaşmasıdır.

Pampa, “gaucho” adı sığır çobanları, “asado” denilen odun ateşinde pişmiş, nefis sığır etlerini tadılabileceğiniz “estancia” denilen uçsuz bucaksız çiftlikleriyle ünlüdür.

Arjantin’in bölgeleri arasındaki adeta sonsuz mesafeleri aşmak için en iyi çözüm yolu, uçağa binmektir. Sadece Patagonya bile, bu mesafelerin büyüklüğü hakkında iyi bir fikir vermek için yeterlidir. Güneye doğru inerken ilk etap, Buenos Aires’den iki saatlik bir uçuşla ulaşılabilen Trelew’dur. Burası, Gal ülkesinden gelen ilk yerleşimcilerin kurdukları ve torunlarının hala yaşadığı, Gaiman adı verilen yörenin hemen yanındadır. Fok balıkları, deniz filleri, deniz ayıları, muhtelif deniz kuşları ve penguenlerin yoğun biçimde bulunduğu, çok iyi korunanValdes Yarımadası’na gitmek için hareket noktası Puerto Madryn’dir. En çok Macellan pengueni bulunan Punta Tumbo’da, bu deniz kuşlarının aralarında gezinmek, dolaşmak mümkündür. Buradaki penguenler, ekim ayından mart ayına kadar görülebilirler. Senenin geriye kalanını denizde geçirirler. Balinaları görebilmek içinse en iyi mevsim ekim ayından aralık ayının başına kadar olan, yani kışın son günlerine denk gelen dönemdir. (Unutmayalım ki Arjantin, mevsimlerin kuzeye göre ters olduğu güney yarımkürede bulunmaktadır).

   Buenos Aires – Hükümet Sarayı

 

 

Trelew’nün güneybatısına doğru iki saatlik bir uçuşla, Argentino Gölü kıyısında, adını ülkenin güneyinde çok ünlü olan yabani bir meyveden alan, küçük ve hoş El Calafate Kasabası‘na ulaşılır. And Dağları’nın bu bölgesi, 22.000 km2 bir alan kaplayan ve harika manzaralar oluşturan, buzullarıyla ünlüdür. Bunların en büyüğü ve en etkileyicisi olan, sürekli hareket halindeki Perito Moreno Buzulu‘na bir günlük bir geziyle ulaşmak mümkün. Ayrıca ana kütleden kopup göle düşen dev buzul parçalarının ses ve görüntüsünden etkilenmemek mümkün değil. Gölde geçireceğiniz bir ikinci günde ise mavimtrak renkleriyle göz kamaştırıcı bir güzellik sergileyen buz dağları arasında dolaşarak ve hepsi de birbirinden güzel ve şaşırtıcı olan diğer buzulları (Onelli, Spegazzini, Upsala) ve olağanüstü güzellikteki çevreyi keşfedebilirsiniz.

       Buenos Aires – La Boca

Son etap, Calafate’a uçakla bir saat mesafedeki Şili ve Arjantin arasında ikiye bölünmüş olup Patagonya’dan Macellan Boğazı ile ayrılmış olan Ateş Adası’dır. And Sıradağları burada sona erer. Bu bölgede yerleşen ilk insanlar, çırılçıplak yaşayan, Yamana kızılderilileriydi. Isınabilmek için sadece, söndürmemeye büyük özen gösterdikleri (hatta balık avlamaya giderken bile kanolarından eksik etmedikleri) ateş ile vücutlarına sürdükleri bir balık yağını kullanırlardı.

XIX. yüzyılda yöreye gelen Britanyalılar onları “uygarlaştırmaya” çalışarak zorla elbise giydirmiş fakat ıslanan elbiselerin, alışık olmadıkları rutubetinden kurtulamayan Yamana yerlileri hastalanmış ve ayrıca beyazlardan geçen bir sürü salgın hastalığa da yakalanarak, XX. yüzyıl başlarında tarih sahnesinden tamamen silinmişler.

Arjantin hükümeti tarafından satın alınarak ülke topraklarına katılan Ushuaia, “Ciudad del fin del mundo” (Dünyanın sonundaki şehir), Antarktika’nın kapısındaki liman olarak büyük bir önem ve geri dönülmez bir zindan ve sürgün yeri olarak da hazin bir ün kazanmıştır. Tarihi hapishane binasında yer alan Deniz Müzesi, o dönemde hiç de misafirperver sayılamayacak olan bu bölgedeki yaşam koşulları hakkında iyi bir fikir vermektedir. O yıllarda bu bölgeye sürgün edilenleri odun kesmeye götüren tren şimdilerde yenilenerek Ateş Adası Ulusal Parkı’nda turistik bir gezi yapmaktadır. Bu bölgede ihmal edilmemesi gereken bir diğer gezi ise, Beagle Kanalı’nda tur yapan teknelerle; deniz ayıları, deniz kuşları ve penguenleri görmektir.

           Buenos Aires – La Boca

Ushuaia’da okyanusun sunduğu olanaklar, yerel gastronomide de kendini göstermekte. Burada enfes balıklar yiyebileceğiniz gibi, gerçek bir dev olan “Kral Yengeç”ini mutlaka tatmalısınız. Bu harika yengeci hemen her öğün ve makul bir fiyat karşılığında, hiç bıkmadan yiyebilirsiniz.

Bu göz kamaştırıcı seyahat, daha da güneye gitme arzusunu kamçılayan, sihirli bir deney gibidir: Buralara kadar geldikten sonra, Ushuaia’dan hareket edecek bir gemiyle yapacağınız son bir 1000 kilometrelik yolculuk ile sizi Antarktika’ya ulaştırabilir. İşte size gerçekleştirilmeyi bekleyen bir düş daha.

 

 

 

Leave a Comment