Avrupa

KATHARLARIN İZİNDE: LANGUEDOC

Fransa’nın güney batısındaki Pirene sıradağlarının eteklerinde bulunan, vahşi bir güzelliğe sahip olan Languedoc (Oksitanya) bölgesine yaptığımız bir gezi bizi tarihin en ilginç fakat ilginç olduğu kadar da acımasız dönemlerinden birini oluşturan ancak pek tanınmayan Katharların trajik öyküsü ile tanıştırdı.

                           Carcassonne

Fransa’nın Kapesyen krallarına ve papalık müessesesine karşı direnç gösterdiği için engizisyonun doğuşuna sahne olan Languedoc’un görkemli başkenti Toulouse’dan başlayarak,  Pireneler’e doğru ilerleyip Foix gibi Kathar direnişinin en fazla baş gösterdiği kasabalar olan; Montségur, Puylaurens, Queribus ve Peyrepetuse gibi birer kartal yuvası olan baş döndürücü kathar kaleleri, Oksitanya’nın Orta çağ atmosferini en güzel yansıtan Mirepoix Kasabası, yüzyıllardır ulaşımı tek bir köprü ile yapılan şaşırtıcı Minerve Köyü ve Akdeniz ile Atlantik Okyanusu’nu bağlayan Midi Kanalı‘nın ayaklarından geçtiği muhteşem Carcassonne Kale Şehri‘ne kadar harika bir bölgeyi keşfederek Orta çağ’a sıra dışı bir yolculuk bizi beklemekte.

Bu seyahatte görülen yerleri daha iyi anlayabilmek için Katharizm ne olduğuna ve Katharların kimler olduğuna bir göz atmakta fayda var.

                     Carcassonne

Hıristyanlık, İmparator Konstantin tarafından Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olarak kabul edildikten sonra, 325 yılında İznik ve 381 yılında Konstantinopolis Konsilleri’nde karşıt inançlar çıkartılarak tek ve resmi bir din tanımlandı. Fakat 11. yüzyıldan itibaren Avrupa’nın değişik bölgelerinde ortaya çıkan pek çok vâiz, Hıristiyanlığın kabul edilmiş kurallarının dışında inançları olan din topluluklar kurar. Bunların içinde en önemlilerinden biri; İranlı Manes’in yaydığı Manikeizm öğretisinden esinlenen ve Batı Anadolu’dan (Philadelphia/Alaşehir,Konstantinopolis) ve Balkanlardan (Bulgaristan, Bosna) yayılan Bogomil mezhebidir. Bu mezhep Batı Avrupa’nın bazı ülkelerine kadar ulaşır. Mezhebin mensupları Kuzey İtalya’da “Patarin”, Hollanda’da “Piphle”, Burgonya’da ” Publicain”, İspanya ve Fransa’nın arasındaki Pireneler’de ve Languedoc’da “Kathar” gibi bölgelere göre değişik adlar altında anılırlar.

Bir Manikeizm ve Hıristiyanlık sentezi olan Kathar’ların inancı veya Katharizm; en fazla beğenildiği Languedoc’da etkili olur ve belirgin izler bırakır.

         Toulouse-Belediye Binası

Her geçen gün daha güçlenip zenginleşen Roma Kilisesi’nin insanları yasaklarla, günahlarla, cehennemle, şeytanlarla korkutan papazlarına karşı olan Kathar vâizleri, inananlara İsa’nın mesajını hatırlatarak halkın ve hatta onları koruyan derebeyilerinin sempatisini kazanır. Katharizm ikili bir dünya görüşüne dayalı bir inanç olup felsefesini iyinin ve kötünün dengesi üzerine inşa eder. Maddeci bir dünya reddettikleri için Katharların kiliseler gibi belli ibadet yerleri yoktu. Her inananın cennete gidebilmesi için kusursuz bir hayat sürdürmesi gerekir. “Kusursuz” olarak adlandırdıkları Kathar din adamları, kadın ve erkek eşitliğini kabul ettikleri için hem kadınlardan hem erkeklerden oluşurdu.

                                 Foix

Fakat “kusursuz”ların kesinlikle cinsel ilişkiden uzak durmaları, yalana ve şiddete hiçbir koşul altında başvurmamaları, balık hariç hiçbir hayvan eti ve hayvansal ürün yememelerini gerekirdi. Katharizm’i benimseyen diğer vatandaşlar ise diledikleri gibi yiyip içmekte ve evlenmekte özgürdü. Ancak yine de hayvansal ürünlerden uzak duruyorlardı. Bir Kathar, dinini erginliğe ulaştıktan sonra kendi seçerdi. Bütün bunlar Katharlar’ın çağın karanlığından ne kadar uzak olduklarını göstermekte.

    Toulouse Jacobins        Manastırı

Fransa Kralının egemenliğinden uzak olarak bölgede hüküm süren güçlü Toulouse Kontu, kendisine destek olan Carcassonne Vikontu ve Foix Kontu ile Katharları korumaları altına alırlar. Zaten her güneyli asil aileden birçok “kusursuz” çıktığını göz önünde tutarsak, Toulouse Kontu VI. Raimond’ın onlara zulmetmek istemesi düşünülemez. Mesela kendisine destek veren derebeyi Raimond Roger de Foix’nın eşi Philippa ve kız kardeşi Esclarmonde birer kusursuzdu.

Fakat bu bağımsızlık ekonomik ve politik açıdan Fransa Kralı’nın, dinsel açıdan da papanın hoşuna gitmiyordu. Bu nedenlerle, Roma Kilisesinin artan baskısından kaçabilmek için Katharlar, kayalıkların tepelerinde inşa ettikleri, ulaşımı oldukça zor olan kalelerde önce toplanarak bir direniş oluştururlar.

1208 senesinde papalık elçisinin, Saint Gilles’in de bir cinayete kurban gitmesinin ardından Toulouse Kontunun parmağı olduğunu düşünen III. Papa Innocent, Hıristiyan şövalyelerini çağırıp Simon de Monfort yönetiminde Kathar ayrımcılarına karşı bir haçlı seferi başlatır. Temmuz ayında ele geçirdikleri Béziers kentinin Katolikler dahil tüm nüfusunu katlederler. Papa elçisi Arnaud Amaury, tarihin hiç bir zaman unutmayacağı “Hepsini öldürün, Tanrı kendi kullarını ayırır” sözlerini burada sarf eder.

               Cucugnan Köyü

1210’dan sonra stratejik konumdaki Minerve, Termes, Foix, Roquefixade gibi birkaç kale birer birer düşmeye başlar. Toulouse Kontu Fransa kralına karşı Aragon Kralı’nın desteğini alır. Fakat Aragon Kralı 1213’de Muret Savaşı sırasında öldürülünce Toulouse Kontu, Fransa Kralı Philippe Auguste’un egemenliğine geçer. 1218’de Toulouse kuşatması sırasında yılmaz şövalye olarak tanınan Simon de Montfort öldürülür. Bu olay Katharların arasında büyük bir çoşku yaratır ve Toulouse Kontunu direnişe devam etmeye teşvik eder.

Fakat Montfort’un oğlu Amaury de Montfort, babasının ele geçirdiği güney bölgelerini yeni Fransa kralı VIII. Louis in egemenliğine bırakınca, kral vakit kaybetmeden yeni bir haçlı seferi başlatır. 20 yıl süren bir savaşın ardından bitik olan güney şehirlerinin çoğu artık daha fazla dayanamayıp teslim olmayı seçer. 1229’da Kont VII. Raimond bir antlaşmayla Toulouse kentinin egemenliğini Fransa kralına bırakır. Onun gibi boyun eğen tüm diğer prensler de topraklarını Kathar mezhep sapkınlığından temizlemeye yemin etmeye zorlanır.

             Montségur Kalesi

Fakat odun ateşinde toplu yakılmalara ve haçlı seferlerine rağmen direnişleri yıkılamayan Katharlara karşı bu defa yeni bir yöntem geliştirilir: Engizisyon. İlk defa 1233’de Toulouse’da “Genç Dilenciler Tarikatı” Dominiken ve Fransiskenler tarafından kurulan engizisyon, binlerce insanı işkencelerle sorgulayıp fişleyerek, yer altına giren Kathar din adamlarını yakalayıp tek tek ateşte yakar. İnananların mallarına el koyarak Katolikliği kabul etmedikleri ve Kathar dinini benimseyen akrabalarını ve tanıdıklarını ele vermedikleri sürece hapse hatta ölüme gönderir.

Kathar mezhebi mensuplarının üzerinde daha derin psikolojik etkiler yaratmak için şüpheli gördükleri ölülerinin cesetlerini bile mezarlarından çıkarıp yakmak gibi daha “başarılı” yöntemler kullanılır. Haçlı seferlerinden yara alan Katharizm, en büyük darbeyi Engizisyon’dan alır.

Ancak 1240’lı yıllarda Montségur Kalesi’nde direnen Katharlar için hâlâ bir ümit vardır. 200 “kusursuz”, 150 er ve şövalye ile birlikte büyük bir orduya karşı son derece zor şartların altında Mayıs 1243’den Mart 1244’e kadar tam on bir ay direnir. Sonunda, kalenin komutanı Pierre Roger de Mirepoix toplu bir katliamdan kaçınmak için pazarlık yolunu seçer ve 15 günlük bir ateşkesin ardından teslim olur. Kendisi ve askerlerinin hayatları bağışlanır fakat din değiştirmeyi reddeden 200 kusursuz, Montségur Kalesi’nden inerek aşağıda bekleyen ateşin içine kendilerini bırakır. Bu arada ateşkesten yararlanan Mirepoix, Kathar Kilisesi’nin “hazinesini” 4 kusursuz ile kalenin arkasındaki dik yamaçlardan kaçırmayı başarır. Hazinenin bir kısmı Oksitanya’da kalır, diğer kısmı ise küçük bir Kathar topluluğunun hayatlarını sürdürdükleri, İtalyanın kuzeyindeki Lombardiya’ya ulaşır. Montségur Kalesi, Kathar Kilisesinin son buluşma yeri ve barınağı olur. Bundan sonraki 8 sene içinde bölgedeki tüm kaleler düşer. Bir bir teslim olan kaleler ve şatolar “Kuzeyli baronların” eline  geçer. Tek tük kalan dirençliler ya göç eder ya da sessizliğe bürünerek yok olur. Guillaume Balibaste adlı bir “kusursuz” 1325 de Termenes’de  birkaç başka “kusursuz”da 1340 de Carcassonne’da yakıldıktan sonra her şey biter. Katharizm 20 yıl süren haçlı seferleri ve 100 yıl süren engiziyon’un sonucunda XIV. yüzyılın ortasına doğru tarihin sayfalarından tamamen silinir.

                      Puilaurens

Katharların ilginç hikayesinden etkilenmemek mümkün değil. Languedoc bölgesine yapılan bir gezi, Katharların izleri ve tarihini bu bölgede günümüze kadar getirdiği diğer güzel ve farklı katkıları keşfederek çok renkli bir seyahate dönüşmekte. Bölgede gezilecek yerlerin başına, Garonne Nehri’nin kıyılarında ki “Pembe Kent” diye anılan Toulouse şehrini koyabiliriz. Romalılar’dan beri kendine bu unvanını kazandıran ve yörede kırmızı altın olarak adlandırılan tuğlalar gün ışığına göre değişik tonlara bürünerek şehre farklı bir görünüm kazandırıyor.

Saint Sernin Bazilikası ile Batı dünyasının en büyük Roman stili yapısına sahip olan Toulouse, engizisyon döneminde inşa edilen görkemli gotik yapıları da barınmakta. Bu yapıların en güzel örneği şüphesiz Jakoben Manastırı’dır. Orta çağ’ın sonuna kadar Güney Fransa’nın resmi dili olan Oc dilinde “Capitoul” olarak adlandırılan ve yüksek görevlilerin toplantılarını yaptıkları Toulouse’un en meşhur yeri ise belediye binası “Capitole” dür. Bunun yanı sıra, yüksek görevliler eskiden kendi ikamet ettikleri kuleli binalar ile zengin tüccarların oturduğu görkemli Rönesans stili evleri de görmek mümkün.

Pirene Dağları’nın eteklerine doğru ilerleyerek Foix şehrine vardığımızda karşımıza hâkim bir kayalığın üzerine inşa edilmiş ve günümüze kadar çok iyi korunmuş olan Foix kontlarının kalesi çıktı. Foix kontlarının en ünlüsü ve Tanrı Appolon’un diğer adı olan Phoebus lakaplı III. Gaston bu kalede  ikamet eden son  kont olmuş. Bu bölgeyi rahatlıkla gezebilmek için kendimize şirin Mirepoix Kasabası‘nı üs olarak seçtik. Harika görünümlü, Orta çağ’dan kalma şehir meydanı, Mirepoix’nın parlak geçmişini bir ayna gibi yansıtıyor. Meydanı süsleyen evleri ve tahta oymaları görünce insan sanki şiirlerini okumak için atı üzerinde gelen bir “joglar”ın (saz şairi) her an karşısına çıkacağı duygusuna kapılıyor.

                   Peyrepetuse

Kathar direnmesinin sembolü olan Montségur Kalesi, Mirepoix’ya oldukça yakın. 1216 m yükseklikte bir kayalığın tepesine kartal yuvası gibi konumlanmış ve 1244 yılında düşene dek “kusursuz” ların son barınağı olan kale etkileyici bir manzara oluşturmakta. Bölgeyi gezerken konumlarından dolayı, Montségur gibi “baş döndürücü kaleler” olarak adlandırılan görkemli Kathar kaleleri; Puylaurens, Queribus ve en büyüğü olan Peyrepetuse Kalesi de görülebilmekte. Zaten Katharların nasıl bir savunma sistemi oluşturduklarını anlayabilmek için bu kalelerden en az birini daha gezmek oldukça faydalı. Üstelik her biri ayrı bir güzellikte.

Languedoc’un en tanınmış ve en çok ziyaret edilen yeri şüphesiz Corbières Dağları’nın sınırladığı büyük bir vadide bulunan Carcassonne şehri. Carcassonne iki ayrı şehirden oluşuyor. Biri; tepede yükselen ve UNESCO tarafında Dünya Mirası Listesi’ne alınan Avrupa’nın en büyük kalesi olan, üç kilometrelik çift surla çevrili, 52 kuleli müstahkem şehir. Diğeri ise, Aude Nehri’nin öbür kıyısına uzanan ve kemerli eski köprü ile yukarı şehre bağlı “Bastide Saint Louis” diye anılan aşağı şehir. Oc dilinde yeni yerleşim anlamına gelen ‘bastide’, 1209’da haçlı seferi sırasında Carcassonne Kalesi’nin zapt edilmesinden 50 yıl sonra Fransız Kralı Saint Louis tarafından inşa edilmiş. Bunun yanında Carcassonne şehri bir ikinci Dünya mirasına da sahip. Bu kentten geçen ve Atlantik Okyanusu’na açılan Garonne Nehri’ni Akdeniz ile bağlayan meşhur Midi Kanalı. İnşaatı 1667’de başlayan bu 240 kilometrelik (Garonne Kanalı ile birlikte toplam 433 km) kanalda, yüz yıllık ağaçların gölgesinde harika manzaraları seyrettiğimiz bir gemi gezisini kaçırmadık. Size de tavsiye ederiz.

Carcassonne’un kuzeyinde ki bağların içinden geçen güzel bir yol eski bir Kathar köyü olan Minerve’e ulaşmakta. Bir kanyonun eteğinde konumlanmış ve son derece pitoresk olan bu köye ulaşım yüzyıllardır tek bir köprü ile yapılıyor. Minerve’in çevresinde erozyonun kazdığı tünelleri de görmek mümkün. Geçmişte bir Orta çağ kalesi ile çevrili olan Minerve, adını Roma savaş ve akıl tanrıçasından almış.

                   Midi Kanalı

Geri dönüş yolunda, bugün bir yüksek teknoloji merkezi olan Toulouse’un çağdaş yüzünü “Uzay Parkı”nı gezerek keşfetmek istedik: evrenin oluşumundan bugüne kadarki  gelişimini anlatan Terradome; gerçek boyuttaki Ariane Füzesi ve Mir Uzay İstasyonu; yarımküre biçimindeki ekranı ve digistar gökbilimsel simülatörü sayesinde takımyıldızların arasında, güneş sisteminde ve Samanyolu’nda unutulmaz bir seyahat yapılabilinen PlanetariumToulouse, günümüz dünyasında ev sahipliği yaptığı birçok teknolojik projenin yanı sıra Airbus uçaklarının da monte edildiği ve ilk uçuşlarını gerçekleştirildiği şehir olarak önem kazanmış.

Yani Toulouse parlak geçmişinin yanı sıra geleceğin kenti olma unvanına da sahip olmayı başarmış bir kent. Oksitanya bölgesinde yapılan bir gezi, bölgenin sunduğu tarihi ve kültürel zenginlikler ile son derece ilginç ve öğretici olmasının yanında; doğası, güzel yemekleri ve şarapları ile de çok keyifli seyahat programı.

Leave a Comment